“Hangi liman büyük bir kütüphaneden daha güvenli bir biçimde açar sana kollarını?” diye soruyor Calvino, bu sıra hangi kitabı ya da kitapları okuyorsunuz? Altını çizdiğimiz satırları paylaşalım, zihnimiz açılsın.
Kişiliğimi en iyi tanımlayan kesit Sabahattin Ali’nin İçimizdeki Şeytanında: “Bazen bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazen de hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. Bu nefret filan değil.. İnsanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile. Sadece bir yalnızlık ihtiyacı. Öyle günlerim oluyor ki etrafımdan küçük bir hareket, en hafif bir ses bile istemiyorum. Fakat sonra birdenbire etrafımda bana yakın birilerini arıyorum. Bütün bu beynimde geçenleri teker teker, uzun uzun anlatacak birini.”
"Telaşa kapılıp bu yüzü hatırlamaya çok gayret ettim ama, ne kadar çok severseniz sevin, insanın hiç görmediği bir yüzü yavaş yavaş unutacağını da anladım."
"O zaman, kibritimi bir daha yakmadan gerisin geriye şehrin ışıklarına dönerken, felaket anlarında ölümü karşılamanın en mutlu yolunun bu olduğunu düşünerek uzak bir sevgiliye acıyla sesleneceğim: canım, güzelim, kederlim, felaketler zamanı gelip çattı, gel bana, nerede olursan ol gel, ister sigara dumanıyla dolu bir yazıhanede, ister çamaşır kokan bir evin soğanlı mutfağında, ister dağınık mavi bir yatak odasında, nerede olursan ol, vakit tamam, gel bana; yaklaşan korkunç felaketi unutmak için perdeleri çekili yarı karanlık bir odanın sessizliğinde bütün gücümüzle birbirimize sarılarak ölümü beklemenin zamanı geldi artık."
Hasan Ali Toptaş’tan ‘Beni Kör Kuyularda’ romanı yeni bitti. Not aldığım satırlar;
“Ben kötülük edenle kötülüğe maruz kalana aynı yüz ifadesiyle bakamam, her ikisine de gülümseyemem diyorum size. Bunu yaparsam o zaman da kendi yüzüme bakamam diyorum. Hepsi bu kadar, başka bir şey dediğim yok. Sizin mideniz kaldırıyorsa, kötülük edene de kötülüğe maruz kalana da aynı şekilde gülümsemeye devam edebilirsiniz, işin o yanı beni ilgilendirmiyor.”
“Fakat bulutlar gibi değişen, kasırga gibi kararsız, dönüp dolaşan bir keyifsizlik nasıl anlatılır ki? Ne kelimeletir dilinin ucuna geliyor, ne fırsat ele geçiyor, ne de içinde cüret buluyordu.”
"Milyonlarca gerçek kişinin -aralarında pek çok çocuk olmak üzere- açlıktan ölmesi karşısında insanların fazla rahatsız olmaması, ama Anna Karenina'nın ölümü karşısında ıstırap çekmesi ne anlama gelir?Asla var olmadığını bildiğimiz bir kişinin kederini derinden paylaşmamızın anlamı nedir?"
Umberto Eco-Genç Bir Romancının İtirafları
Eco eğer romancı olarak ilginizi çekiyorsa, bir de böyle tanımanızı öneririm.
Bu ara tez telaşıyla pek okuyamasam da elimde Anthony Burgess'in Otomatik Portakal'ının Dost Körpe çevirisi dolaşıyor. Bunu bitirdikten bir süre sonra Aziz Üstel çevirisine de göz atacağım. Alıntı da şöyle olsun:
"Ama kötülüğün sebebini bulmaya çalışarak tırnaklarını kemirmeleri, kahkahadan kırılmama yol açıyor kardeşlerim. İyiliğin sebebini aradıkları yok, öyleyse niye tersini merak ediyorlar ki? Madem kimileri iyi insan olmayı seçiyor, madem bundan haz alıyorlar, onlara hayatta karışmam, kimse de bana karışmasın. Ama bana karışıyorlardı. Üstelik kötülük bireye özgüdür, sizlere, bana ve tek tabancalığımıza özgüdür ve bizleri yaratan bizim Tanrı'dır, hem de gururla ve keyifle yaratmıştır. Ama birey olmayan şeyler kötülüğe katlanamazlar, yani devlet ve yargıçlar ve okullar kötülüğe izin veremezler çünkü bireylere izin veremezler. Hem modern tarihimiz, bu büyük makinelerle savaşan cesur, küçük bireylerin öyküsü değil midir kardeşlerim?"
“Ben, bazen adalar açıklarında batan gemilerin kıyıya vuran enkazlarında parçalanmaya yüz turmuş kitaplar bulacağımı ve saatlerce uğraşarak onları onaracağımı hayal ediyorum.”
"İnsanın aşkından ölmesinin dilde hoşgörülebilir şiirsel bir abartı olduğunu düşünmüşümdür hep. O akşam, bir kez daha kedisiz ve onsuz olarak eve döndüğümde , yalnızca insanın ölmesinin mümkün olduğunu değil , benim de böyle yaşlı ve kimsesiz bir halde aşkımdan ölmekte olduğumu anladım ." Benim Hüzünlü Orospularım / Marquez
Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi'nden, Ayfer Tunç'tan:
"O yıl onlarca siyasi davada binlerce kişi yargılanmış, yirmiyi aşkın suçlu takır takır idam edilmişti. Yüzlerce öğretim üyesinin işine son verildi, sayısız yazar, şair, yayıncı, ressam, müzisyen, bilim adamı yargılandı, yüz binlerce kişinin yurtdışına çıkması yasaklandı. Birçok gazetenin basımı sıkıyönetim tarafından durduruldu. O yıl adaletin gelecekte de yargılamayacağı darbeci Kenan Evren'e İstanbul Üniversitesi tarafından fahri profesörlük, aynı üniversitenin Hukuk Fakültesi tarafından fahri hukuk diploması unvanları verildi. Adalet gülünç oldu."
...en zoru cebir ve fizik çalışırken kalemi bırakıp uyumak için yorgun gözlerini kapamaktı. Öylesine kısa bir süre için bile olsa yaşamaya ara vermek düşüncesinden nefret ediyordu; biricik avuntusu saat zilinin beş saat ileriye ayarlanmış olmasıydı. ...
“Sonra kitaplarda, hayatta nasıl kullanacağımı bilemediğim gerçekleri okuduğum zaman, arkadaşlarımla oturduğumuzda, dedikoduları, yorumları, ince laf sokuşturmaları, art niyetli, soğuk gevezelikleri, boş lakırdıları dinlerken sönüş devam etti. Karşılıklı sevgi ve sempatiye dayanmayan, amaçsız, sırf ilişkiyi sürdürmek için kurulan dostluklara şahit olurken hayat ışığım iyice karardı.”
Kaan Murat Yanık'ın Dünyasızlar'ını okuyorum. "Uyanır uyanmaz rüyalarını yaz. Uyumadan evvel de uyanıklığını.İkisini birbirinden çıkardığında ortaya çıkan fark hayatındır." 🌾
Ben readwise diye bir program kullaniyorum kitap okurken altini cizdigim pasajlari da haftalik email olarak servis ediyorum, eger ilginizi cekerse buradan bakabilirsiniz: https://readwise.io/@aykut
bu aralar merak sardığım ve kitaplarını okuma cezbesine kapıldığım yazar. beyaz gemi ile başladığım okuma serüveninde tasvirleri oldukça güçlü ve etkileyici bir halde beni karşıladı.mesela beyaz gemi adlı romanında alçaklarda biten gümüş renkli çayırlardan bahseder.
"pek tuhaftı bu gümüşe çalan ak otlar. başları hep havadaydı. ipek gibi yumuşak püskülleri rüzgarsız edemezdi. bekler dururlardı rüzgarı. rüzgar ne yöne eserse onlarda o yöne eğilirlerdi. sanki komut almış ve tek kişiymiş gibi bütün çayır o yöne yatardı. hele yağmur yağacak, fırtına çıkacak olsa , başlarını sokacak yer bulamazlardı. tiril tiril titrer, yerlere kapanırlardı. eğer ayakları olsa çok uzaklara kaçıp giderlerdi. ama bu halleri yapmacıktı, bir oyundu. fırtına diner dinmez yine başlarını kaldırır, kendilerini yele verir, oynaşırlardı. rüzgar nereye onlar oraya..."(beyaz gemi, sayfa 9, ötüken yayınları)"
Winterson'un Tutku'sunu bitirdim, yeniden günlük tutma hevesine kapıldım:
"Olgular beni ilgilendirmiyor, Domino, şimdi hissettiklerim önemli. Duygularım değişecek, onları hatırlamak istiyorum."
Barış Bıçakçı'nın, cümlelerini hafızama kazımak istediğim, satır aralarına hepimizin çaresizliklerini ilmek ilmek işlediği 'Bizim Büyük Çaresizliğimiz'e başladım dün akşam.
"Hareket etmezsen acı üzerinde birikir."
Kişiliğimi en iyi tanımlayan kesit Sabahattin Ali’nin İçimizdeki Şeytanında: “Bazen bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazen de hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. Bu nefret filan değil.. İnsanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile. Sadece bir yalnızlık ihtiyacı. Öyle günlerim oluyor ki etrafımdan küçük bir hareket, en hafif bir ses bile istemiyorum. Fakat sonra birdenbire etrafımda bana yakın birilerini arıyorum. Bütün bu beynimde geçenleri teker teker, uzun uzun anlatacak birini.”
"Dünyanın en güzel şeyleri, hiç sözü edilmeyen şeylerdir; en derinlerimizde yatan ölülerin mezar taşları yoktur. s.159, Moby Dick
Bu cümleyi ezber edeceğim.
Orhan Pamuk - Benim Adım Kırmızı
"Telaşa kapılıp bu yüzü hatırlamaya çok gayret ettim ama, ne kadar çok severseniz sevin, insanın hiç görmediği bir yüzü yavaş yavaş unutacağını da anladım."
Calvino'dan Görünmez Kentler'e başladım bu sabah.
Calvino'dan bahsedilen o uzun giriş bölümleri boyunca içimdeki tırtıllar birer birer kanat çıkarıp kelebek oldular.
Calvino okudukça Borges'le karşılaşmak ise içimi tarifi zor bir enerjiyle doldurdu. Yeni bir dünya keşfetmişcesine mutluyum!
"Yaşanmamış gelecekler geçmişin dallarıdır yalnızca: kuru dalları..." diyor.🍀
Orhan pamuk - Kara Kitap
"O zaman, kibritimi bir daha yakmadan gerisin geriye şehrin ışıklarına dönerken, felaket anlarında ölümü karşılamanın en mutlu yolunun bu olduğunu düşünerek uzak bir sevgiliye acıyla sesleneceğim: canım, güzelim, kederlim, felaketler zamanı gelip çattı, gel bana, nerede olursan ol gel, ister sigara dumanıyla dolu bir yazıhanede, ister çamaşır kokan bir evin soğanlı mutfağında, ister dağınık mavi bir yatak odasında, nerede olursan ol, vakit tamam, gel bana; yaklaşan korkunç felaketi unutmak için perdeleri çekili yarı karanlık bir odanın sessizliğinde bütün gücümüzle birbirimize sarılarak ölümü beklemenin zamanı geldi artık."
José Saramago-Bilinmeyen Adanın Öyküsü
"Sen kim oluyorsun ki sana bir tekne vereyim,
Sen kim oluyorsun ki bana bir tekne vermeyeceksin,
Ben bu krallığın kralıyım ve krallıktaki tüm tekneler bana aittir,
Bu gidişle onlar sana değil, sen onlara ait olacaksın.."
Hasan Ali Toptaş’tan ‘Beni Kör Kuyularda’ romanı yeni bitti. Not aldığım satırlar;
“Ben kötülük edenle kötülüğe maruz kalana aynı yüz ifadesiyle bakamam, her ikisine de gülümseyemem diyorum size. Bunu yaparsam o zaman da kendi yüzüme bakamam diyorum. Hepsi bu kadar, başka bir şey dediğim yok. Sizin mideniz kaldırıyorsa, kötülük edene de kötülüğe maruz kalana da aynı şekilde gülümsemeye devam edebilirsiniz, işin o yanı beni ilgilendirmiyor.”
Flaubert- Madam Bovary
“Fakat bulutlar gibi değişen, kasırga gibi kararsız, dönüp dolaşan bir keyifsizlik nasıl anlatılır ki? Ne kelimeletir dilinin ucuna geliyor, ne fırsat ele geçiyor, ne de içinde cüret buluyordu.”
"Milyonlarca gerçek kişinin -aralarında pek çok çocuk olmak üzere- açlıktan ölmesi karşısında insanların fazla rahatsız olmaması, ama Anna Karenina'nın ölümü karşısında ıstırap çekmesi ne anlama gelir?Asla var olmadığını bildiğimiz bir kişinin kederini derinden paylaşmamızın anlamı nedir?"
Umberto Eco-Genç Bir Romancının İtirafları
Eco eğer romancı olarak ilginizi çekiyorsa, bir de böyle tanımanızı öneririm.
Bu ara tez telaşıyla pek okuyamasam da elimde Anthony Burgess'in Otomatik Portakal'ının Dost Körpe çevirisi dolaşıyor. Bunu bitirdikten bir süre sonra Aziz Üstel çevirisine de göz atacağım. Alıntı da şöyle olsun:
"Ama kötülüğün sebebini bulmaya çalışarak tırnaklarını kemirmeleri, kahkahadan kırılmama yol açıyor kardeşlerim. İyiliğin sebebini aradıkları yok, öyleyse niye tersini merak ediyorlar ki? Madem kimileri iyi insan olmayı seçiyor, madem bundan haz alıyorlar, onlara hayatta karışmam, kimse de bana karışmasın. Ama bana karışıyorlardı. Üstelik kötülük bireye özgüdür, sizlere, bana ve tek tabancalığımıza özgüdür ve bizleri yaratan bizim Tanrı'dır, hem de gururla ve keyifle yaratmıştır. Ama birey olmayan şeyler kötülüğe katlanamazlar, yani devlet ve yargıçlar ve okullar kötülüğe izin veremezler çünkü bireylere izin veremezler. Hem modern tarihimiz, bu büyük makinelerle savaşan cesur, küçük bireylerin öyküsü değil midir kardeşlerim?"
"Ölüm, soluk yokluğundan öte bir şeydi ona göre." Gamze Arslan | KANAYAK
Belki de ben sokaklarda yana yakıla onu tastamam bir gövde halinde bulmaya çalışırken o olanca parçalanmışlığıyla her köşeden bana bakıyordu.
Bin Hüzünlü Haz
“Ben, bazen adalar açıklarında batan gemilerin kıyıya vuran enkazlarında parçalanmaya yüz turmuş kitaplar bulacağımı ve saatlerce uğraşarak onları onaracağımı hayal ediyorum.”
Hayâli’nin Tesadüfleri, Bora Abdo
"...kendini kendine gömebilmesi için delirmesi, delirmesi için de herkesten akıllı davranması gerekmişti."
"İnsanın aşkından ölmesinin dilde hoşgörülebilir şiirsel bir abartı olduğunu düşünmüşümdür hep. O akşam, bir kez daha kedisiz ve onsuz olarak eve döndüğümde , yalnızca insanın ölmesinin mümkün olduğunu değil , benim de böyle yaşlı ve kimsesiz bir halde aşkımdan ölmekte olduğumu anladım ." Benim Hüzünlü Orospularım / Marquez
Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi'nden, Ayfer Tunç'tan:
"O yıl onlarca siyasi davada binlerce kişi yargılanmış, yirmiyi aşkın suçlu takır takır idam edilmişti. Yüzlerce öğretim üyesinin işine son verildi, sayısız yazar, şair, yayıncı, ressam, müzisyen, bilim adamı yargılandı, yüz binlerce kişinin yurtdışına çıkması yasaklandı. Birçok gazetenin basımı sıkıyönetim tarafından durduruldu. O yıl adaletin gelecekte de yargılamayacağı darbeci Kenan Evren'e İstanbul Üniversitesi tarafından fahri profesörlük, aynı üniversitenin Hukuk Fakültesi tarafından fahri hukuk diploması unvanları verildi. Adalet gülünç oldu."
Yeni bir şey yok.
...en zoru cebir ve fizik çalışırken kalemi bırakıp uyumak için yorgun gözlerini kapamaktı. Öylesine kısa bir süre için bile olsa yaşamaya ara vermek düşüncesinden nefret ediyordu; biricik avuntusu saat zilinin beş saat ileriye ayarlanmış olmasıydı. ...
-Martin Eden 8.Bölüm
“Sonra kitaplarda, hayatta nasıl kullanacağımı bilemediğim gerçekleri okuduğum zaman, arkadaşlarımla oturduğumuzda, dedikoduları, yorumları, ince laf sokuşturmaları, art niyetli, soğuk gevezelikleri, boş lakırdıları dinlerken sönüş devam etti. Karşılıklı sevgi ve sempatiye dayanmayan, amaçsız, sırf ilişkiyi sürdürmek için kurulan dostluklara şahit olurken hayat ışığım iyice karardı.”
İvan Gonçarov- Oblomov
Nikolay Gogol-Burun
"Hiç insanın burnu durup dururken kaybolur mu?"
Barış Bıçakçı'nın, cümlelerini hafızama kazımak istediğim, satır aralarına hepimizin çaresizliklerini ilmek ilmek işlediği 'Bizim Büyük Çaresizliğimiz'e başladım dün akşam.
"Hareket etmezsen acı üzerinde birikir."
Necib Mahfuz - Miramar
"-Kalplerimizin içindekini yalnızca Allah görürken bir insanın imanını kim yargılayabilir?
-Allah'ın sözlerini kılavuz edinenler.
Kahretsin! Onun imanından kim emin olabilir?"
“İmgeler başlangıçta orada bulunmayan şeyleri gözle canlandırmak amacıyla yapılmıştır.”
Görme Biçimleri, Berger
ETİK 101
“Her ne kadar ihmal nedeniyle olsa da ihtiyacı olan başkalarına yardım etmemek haysiyet hırsızlığıdır.”
Kaan Murat Yanık'ın Dünyasızlar'ını okuyorum. "Uyanır uyanmaz rüyalarını yaz. Uyumadan evvel de uyanıklığını.İkisini birbirinden çıkardığında ortaya çıkan fark hayatındır." 🌾
İzafiyet teorisinin başka bir açıklaması:
"Zamanın iki boyutu var. Uzunluğu güneşe, derinliği tutkulara bağlı."
Amin Maalouf-Semerkant
"Bir hayatı, ısmarlama bir hayatı bırakıyorum
Görenler üstünde iyi duruyor derdi her bakışta"
İsmet Özel-mataramda tuzlu su
Ben readwise diye bir program kullaniyorum kitap okurken altini cizdigim pasajlari da haftalik email olarak servis ediyorum, eger ilginizi cekerse buradan bakabilirsiniz: https://readwise.io/@aykut
bu aralar merak sardığım ve kitaplarını okuma cezbesine kapıldığım yazar. beyaz gemi ile başladığım okuma serüveninde tasvirleri oldukça güçlü ve etkileyici bir halde beni karşıladı.mesela beyaz gemi adlı romanında alçaklarda biten gümüş renkli çayırlardan bahseder.
"pek tuhaftı bu gümüşe çalan ak otlar. başları hep havadaydı. ipek gibi yumuşak püskülleri rüzgarsız edemezdi. bekler dururlardı rüzgarı. rüzgar ne yöne eserse onlarda o yöne eğilirlerdi. sanki komut almış ve tek kişiymiş gibi bütün çayır o yöne yatardı. hele yağmur yağacak, fırtına çıkacak olsa , başlarını sokacak yer bulamazlardı. tiril tiril titrer, yerlere kapanırlardı. eğer ayakları olsa çok uzaklara kaçıp giderlerdi. ama bu halleri yapmacıktı, bir oyundu. fırtına diner dinmez yine başlarını kaldırır, kendilerini yele verir, oynaşırlardı. rüzgar nereye onlar oraya..."(beyaz gemi, sayfa 9, ötüken yayınları)"